ablam hummalı şekilde kendisine uluslararası ün getireceğini düşündüğümüz blogunu her gün 3-5 post şeklinde yazarken ben bu blog'un öylece durduğunu hatırladım. her seferinde yazmaya başlama çalışmalarım hayalkırıklığıyla son buldu. ben derdimi yazarak kesinlikle anlatamıyorum. bağırarak falan belki anca. neyse ama ablam "sen de yeni mezun maceralarını yaz işte" dedi ben de "bugün de evde pijamamla oturdum" yazmam gerekir dedim. ama neyse yani çok sıkılıyorum evde, bence iki üç şey yazsam dünya yıkılmaz.
bugün de doğumgünüm. facebook'ta en son ilkokul 5'te beni dinazor dinazoooor diye çağırıp ağlatan kızlar "cnmmmmm iyi ki doğmuşsunnn" falan yazıyorlar duvarıma. altına dinazooor diye yorum yollamak istiyorum ama sanmıyorum ki hatırlasınlar.
bi de hepsi hala birbiriyle sık görüşüyor, cidden bu bunu anlayabilmek benim için astrofizik kadar zor. haftasonları dışarı çıkıp eğleniyorlar beraber falan. canımlar gülümler havalarda uçuşuyor. ilkokul arkadaşı be o! onlar nefret edilmek için varlar, manyak mısınız?
şimdi ben asıl başka şeylerden bahsetmek istiyorum. geçen gün elif şafak'ın bastard of istanbul'unu bitirdim. (evet abla, arada kitap bitirebiliyorum.) valla açık söyleyeyim de ne kadar yüzeysel olduğumu anlayın; kitabın kapağına hasta oldum ondan okudum.
daha net bi fotoğrafını bulamadım ama penguen yayınlarının bastığı kitabın kapağı çok oryantal çok desenli çok güzel böyle pırıl pırıl. daha önce hiç okumamıştım kadının bir kitabını ama kapağı beğendim işte! daha önce bi röportajında gayet ukala bi kadın olduğunu düşünmüştüm (hala da aynısını düşünüyorum) ama ingilizce yazmasıyla ilgili söylediği bir kaç şeyi hala hatırlarım (ve maalesef toplam tanıdığım 2 kişiye devamlı anlatırım). ingilizce yazdığını çünkü ingilizcenin kendisi için çok matematiksel, çok mekanik olduğunu, böylece türkçe bir şey söylemek isterken 5 kez düşünürken ingilizce yazmak ya da söylemek istediğinde tak diye ilk aklına geleni söylediği minvalinde bir şeyler anlatmıştı. arada sırada ingilizce konuşmak ya da yazmak zorunda olanlar anlayacaklardır ne demek istediğini elif şafak'ın. arkadaşınla otururken başka birinden bahsederken aslında o kişi hakkındaki hislerinle ilgili bambaşka şeyler söylemek isterken bi anda "she's a whore" diye çıkıveriyor mesela insanın ağzından. ya da hoca sana söz verdiğinde derdini anlatırken bi anda "so, this is very stupid" diye sonlandırabiliyosun cümleni. normalde aynı lafı türkçe anlatmaya kalksan asla 60 yaşındaki hukuk profesörüne böyle bi laf etmeyeceğini biliyorsun. sana doğal olmayan bir dili ne kadar iyi kullanabilirsen kullanmaya çalışıyorsun ama olmuyor işte, "this is very stupid"e kadar gelebiliyorsun ancak, söylemek istediğini söylemek istemediğin şekilde küt diye ağzından çıkararak. elif şafak da bundan bahsediyor. sana doğal olmayan bir şeyle hayatını idame ettirmeye çalışmak çok umut kırıcı, çok moral bozucu diyor. ama kendisi bu moral bozukluğundan kendisine pay çıkardığını, dan diye aklına geleni yazdığını söylüyor. gerçekten kadına sırf bu lafları yüzünden bile saygım var. o yüzden de asıl yazdığı dilden okumak daha heyecanlıydı bence bastard of istanbul'u (baba ve piç yanee). ama yine de bu kitabı yavan olmaktan kurtarmamış. ben sen gibi birileri için değil de, hiçbir şeyden haberi olmayan ve türklerin hepsinin kebab dükkanı sahibi zanneden gevurlar için yazılmış. böyle 3000 yıldır bildiğimiz bazı şeyleri aynı bir barda gevur arkadaşına açıkladığın gibi açıklamalar falan. hem türklerin hem de yabancıların yazdığı bazı eleştirileri okudum bugün. genellikle de etkilenen yabancılar olmuş zaten, istanbul'u gezer gibi falan diye anlatmışlar. ben gezemedim istanbul'u o kitapla ama her fırsat bulduğumda "ay şimdi ne olacak acaba" diye açtım okudum. insan merak ediyor kim ne diyecek bir sonraki sayfada diye, ama sadece o kadar.
bu arada şu anda saat 8 falan ve facebook duvarıma şu ana kadar 43 kişi yazıp doğumgünümü kutlamış. bi kaçınız hariç dinazorsunuz hepiniz. özellikle orta yaşlı aktivist john'umu diğerlerinden ayırmak isterim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder