10 Mart 2011 Perşembe

best democracy in the world

okuduğum etrafı kanallarla çevrili küçük şehirdeki en şahane, bar tabureli, dar ve güzel müzikli pub olan seventy seven'da otururken yan taraftaki amerikalı değişim öğrencilerinin yüksek sesli muhabbetlerine maruz kalmıştık bi akşamüstü. kendi aralarında tartışırken "the US has the best democracy in the world" demişti biri daha da yüksek sesle, tartışma alevlendi falan ama tartışmanın tümü o cümlenin zeka düzeyini aşamadı. belçika biralarıyla hödük gibi sarhoş olup gittiler sonra.
bu cümle sonra baya tuttu aramızda, amerika'dan her konu açıldığında bu lafla bitirildi. geldiği eyaletteki okulunun pembe eşofman üstüyle akşamüstümüzü şenlendiren demokrasi kızına burdan sevgilerimi gönderiyorum.

neyse şimdi ben blog'un ruhuna daha uygun bi şeylerden bahsedeyim istedim. bir yeni mezun olarak fantastik maceralarımdan birini anlatayım. amerikan büyükelçiliğinde bi işe başvurdum, vize bölümünde. istedikleri çok iyi ingilizce, az biraz tecrübe falandı. iyi dedim hem ekim'de bitiyor sözleşme, tam bana göre, hem de ev 5 dakika yürüme mesafesinde. oh oh diyerek başvurdum. takriben 3 hafta sonra falan aradılar; gelin sizinle görüşelim diye. obarey diyerek panik halinde gittik sabahın köründe elçiliğe.

ankaralıların bildiği gibi bu elçilik tüm şehir planlamasını çükerten, kanunu uygulamayan bir "etraf çevirme", "binayı kale haline getirme" falan gibi özelliklere sahip. 1950lerden bir fotoğrafa denk gelmiştim, kısa çitlerle çevrili bir elçilik binası, gayet normal, şehre saygılı, sakin. şimdiki halini bilen bilir, kozmosta 5 zeynep boyunda demirler ve kaldırımdaki cübüklerle -gercekten ne diyeceğimi bilemedim o koydukları şeylere- kavaklıdere'nin saheseri gibi. orada bir elcilik oldugunu size gösteren tek şey yanından otobüsle geçerken tepede gördüğünüz amerikan bayrağı.
neyse ben sabah böylece ana elçilik binasına girmiş oldum. çantamdaki parfümü bileğime sıktırıp ses çıkararak koklamamı istediler. o gerginlikle allahtan görevlinin "ses çıkararak koklayın"dan kastının ne olduğunu anlayabildim, yoksa çok fantastik sahneler yaratabilirdim diye düşünüyorum.

benden başka 2 kişi daha vardı, bizi ingilizce sınavına aldılar. baya 100 soruluk listening, reading, vs. içeren bi kitapçık vardı. yalnız burada işe başvuranlara söylemek isterim çalışma ortamı gerçekten huzur verici gözüküyor. yani hiç bir işyeri eminim gerçekten o kadar da huzurlu değildir ama ben ayağa kalkmanın yasak olduğu bi işyerinde çalışmış biri olarak söylüyorum; kahve kokuları, kahkahalar, herkesin sana acaip sevimli davranması, devamlı gülen çalışanlar, bir saygı sevgi yumağı beni cezbetmedi desem baya yalan söylerim.

yine de binaya girerken gördüğüm devasa ama bakın resmen devasa uydu zımbırtısını görüp julian assange'ımı hatırladım, hin hin güldüm içimden. sonra kahve kokusu ve sevimli çalışanlarla hinliği unuttum, sonra kendimden utandım.

neyse efendim, bu ingilizce sınavı okulda ingilizce okumuşlar için cidden kolay. hiç dert etmeye, sıkıntı yapmaya gerek yok. 75 ve üstünü iyi ingilizce olarak görüyorlar, yani no problem! sonra da küçük bir çeviri istiyorlar sizden ve çalışacağınız departmanla ilgili bir metin veriyorlar, yani benim gibi mallık yapmayın ve sınava gitmeden hangi departmanda ne yapılıyo, o yapılan işlerin türkçesi ne bi bakın.
sınavdan 4 gün sonra falan da sınav notumu söyleyip beni mülakata çağırdılar. yalnız ben sınava girerken beni istanbul'daki konsolosluk için düşündüklerini söylediklerinde hayallerim çotank diye yıkıldı bu arada.
"neeea istanbul mu" diyemediğim için, "abla bee hiç mi olmaz ankara'da, aynı iş burda da var ama yeaa" kıvamında bişeyler sordum. aynı kibarlık ve sevimlilikle olmaz seni istanbul konsolosluk düşünüyo dediler. tüüü diyerek ve mülakat için aramamalarını dileyerek sınavdan çıkmıştım.
sonuç olarak aradılar. istinye'de ev kiralarının 2000 lira falan olduğunu da öğrendikten sonra bu maceraya girişmemeye karar verdim ve yarın olan mülakata gelemeyeceğimi maille yazdım gönderdim. o yüzden mülakat ayrıntılarını yazamayacağım burda ama sınavdan iyi notla geçenlerin bu konuda zorluk çekeceklerini düşünmüyorum.

istanbul'a gitmedim ama dünyanın en iyi demokrasisi beni mülakata çağırdı diye bile sevindim. bu da benim mal ve küçük bok dünyam işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder